Tekkenindepenceresi açık ama kimsenin ayağa kalkıp pencereyi kapatmaya mecali yok. Birinci miskin: Yahu havalar iyice soğudu, şu pencereyi kapatmak lazım. İkinci miskin: Doğru söylüyorsun mirim, kapatmak lazım. Aradan saatler geçer, haftalar geçer, hatta ay geçer, yine aynı diyalog aralarında sürer gider.
Haset genellikle bir nimete karşı olur. Allah (cc) bir insana bir nimet bağışladığı zaman diğer insanda şu iki şeyden biri olur. 1-O nimeti çok görerek o nimetin gitmesini istemek buna HASET etmek denir. 2- O nimetin gitmesini istememek ve o nimetten kendisinin de olmasını istemektir. Buna da GIPTA denir.
Peygamberimiz(s.a.s.) buradan daha ileriye gitmiş ve vasıtasız olarak Yüce Allah ile görüşmüştür. Bu mukaddes yolculuğun Mekke'den Kudüs'e kadar olan bölümüne İsra, Kudüs'ten itibaren devam eden bölümüne de Mi'rac denir. Peygamberimiz, beş vakit namazı ümmetine Mirac hediyesi olarak getirmiştir.
Batı’da XV. ve XVI. yüzyılda zuhur eden ve XVIII. yüzyılın ikinci yarısından sonra ciddi manada intişar eden faiz teorileri, usulde faizi kabul etmekle birlikte, detayda ihtilaf içerisindedirler. Günümüzde ise iktisatçılar faizin meşru olup-olmadığını değil, hangi oranda alınması gerektiği üzerine tartışmaktadır.
Jüpiter paranın evinde, kişiye maddiyattan daha çok maneviyatın değerini bilmesini öğretir.. Bu konuma sahip olanların sevdikleri bir diğer şey, ellerine geçen parayı kültür gezilerine akıtmaktır. (Haritada 9.ev konumu da önemlidir.) Genellikle gezmeyi çok severler ve bu konuda çok bonkör davranabilirler.
Vay Tiền Nhanh. Sözlükte "haddi aşma, hata, cehalet, gaflet" gibi anlamlara gelen seref kökünden türetilmiş olan isrâf genel olarak inanç, söz ve davranışta dinin, akıl veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle mal veya imkânları meşrû olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade eder Lisânü'l-ʿArab, "srf" md.. İsrafla seref arasında ayırıma giderek birincisine "haddi aşmada ifrat", ikincisine "tefrit" anlamını verenler olmakla birlikte genellikle her ikisi de aşırı inanç, tutum ve davranışlar için kullanılmaktadır. İsrafçı kişiye müsrif denir. Gazzâlî'nin açıklamalarına göre dinin, âdetlerin ve insanlığın gerekli kıldığı yerlere gerekli gördüğü ölçüde harcamak cömertlik, bu ölçülerin altına düşmek cimrilik, bunların üstünde harcamada bulunmak ise israftır İḥyâʾ, III, 259-260. Kur'ân-ı Kerîm'de israf kavramının dört farklı alanda kullanıldığı görülmektedir. 1. Bazı âyetlerde israf şirk, küfür, zulüm, i'tidâ gibi terimlerle semantik bir ilişki içinde din bakımından temel gerçek olan tevhid inancından sapmak, Allah hakkında ve diğer dinî konularda gerçekle ilgisi bulunmayan iddialar ileri sürmekle kalmayıp İslâm'a ve müslümanlara karşı kibirli, alaycı, inatçı, kaba, saldırgan olmayı ve yıkıcı davranışlar sergilemeyi ifade eder meselâ bk. el-A'râf 7/81; Yûnus 10/83; eş-Şuarâ 26/151-152; Yâsîn 36/19. 2. Zümer sûresinin 53. âyetinde olduğu gibi israf, "bir kimsenin isyankârlığa saparak günahlara boğulmak suretiyle kendisine kötülük etmesi" anlamına gelmektedir. Bazı hadislerde de bu mânada yer alır; Hz. Peygamber'in, bütün hayatını günah işlemekle geçiren bir kişiden söz ederken kullandığı israf kelimesini Nevevî, "mâsiyetlerde aşırı gidip meşrû sınırların ötesine geçmek" şeklinde açıklamıştır. 3. İsraf bazı âyetlerde, helâl kılınmış güzel nimetlerin haram sayılması el-En'âm 6/141; el-A'râf 7/81 veya masum bir kimsenin haksız yere öldürülmesi el-İsrâ' 17/33 gibi dinî ahkâma muhalefet veya tecavüz anlamında geçmektedir. 4. Bir kısım âyetlerde ise kişinin kendine ait veya sorumluluğu altındaki mal ve imkânları gereksiz yere harcamasını ifade etmektedir meselâ bk. en-Nisâ 4/6; el-Furkān 25/67. İsrafın harcamalarla ilgili kullanımına hadisler ve diğer İslâmî kaynaklarda da sıkça rastlanır konuya dair âyet ve hadisler için bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, "srf" md.; Wensinck, el-Muʿcem, "srf" md.. Zamanla anlam daralmasına uğradığı anlaşılan kelime fıkıh, tasavvuf ve ahlâk literatüründe genellikle ferdî harcamalardaki aşırılığı ifade etmeye başlamıştır. Nitekim Cürcânî'nin sıraladığı "değersiz bir amaç uğruna fazla mal harcamak, harcamada haddi aşmak, meşrû bir konuda harcanması gerekli olan ölçüden fazlasını harcamak" gibi tanımların hepsinde kelimenin para ve mal sarfıyla ilgili olarak ele alınması et-Taʿrîfât, "isrâf" md. bunu göstermektedir. Bu anlamda israf yerine tebzîr kelimesi de kullanılmaktadır. Taberî, İsrâ sûresinin 27. âyeti münasebetiyle tebzîri "Allah'ın verdiği malı isyan sayılan yerlere harcamak" şeklinde açıklamıştır. Mâverdî de israfı harcamanın niceliği, tebzîri ise niteliğiyle ilgili görür Edebü'd-dünyâ ve'd-dîn, s. 187. Buna göre doğru yerlere de olsa haddinden fazla harcamak israf, miktarı ne olursa olsun yanlış yerlere harcamada bulunmak tebzîrdir. Maddî ve mânevî imkânları Allah'ın insanlara bağışladığı birer emanet sayan İslâm dini, bunları Allah'ın rızâsını kazanmaya ve insanlara mutluluk getirmeye elverişli yerlerde kullanmayı emreder. İçki, kumar, fuhuş, rüşvet gibi içtimaî ve ferdî zararlar doğuran hususlarda yapılan harcamaların açık hükümlerle yasaklanması yanında insanların tutkularını kamçılayan, toplumda kıskançlık doğuran gösteriş tüketiminin yasaklanması veya hoş karşılanmaması da aynı gerekçelere dayanmaktadır. Dinen haram kılınan maddelerle lüks sayılanların tüketimi israf olduğu gibi helâl kabul edilen maddelerin günün icaplarına göre ihtiyaçtan fazla tüketimi de haram veya mekruh sayılmıştır. Esasen genel olarak tutumluluk ve itidal İslâm'ın ibadetlerde bile öğütlediği temel bir ilkedir. Nitekim sorumluluklarını ihmal edecek derecede ibadete dalmak, camilerin aşırı biçimde süslenmesi, kabirlere lüzumundan fazla harcama yapılması vb. ölçüsüzlükler uygun görülmemiştir. Sadakalarda aşırılığın israf kapsamına girip girmediği de tartışılmıştır. İbadet ve hayırda ileri gitmenin israf sayılmayacağını, buna karşılık Allah'a itaatsizlik uğrunda yapılan az bir harcamanın bile israf olduğunu söyleyenlerin yanında ibadet ve hayırlarda da ölçülü olmak gerektiğini savunanlar vardır. Bazı müfessirlere göre En'âm sûresinin 141. âyeti, mahsulünün tamamını tasadduk edip ev halkına bir şey bırakmayan Sâbit b. Kays ve Muâz b. Cebel hakkında nâzil olmuştur. İsrâ sûresinin 29. âyeti, verecek başka şeyi olmadığı için üzerindeki gömleği bir dilenci çocuğa veren Resûlullah hakkında inmiştir Tabersî, IV, 578; Fahreddin er-Râzî, XIII, 214; Şevkânî, I, 35; IV, 101. Hz. Peygamber'in malının tamamını tasadduk veya vasiyet etmeyi yasakladığı Buhârî, "Veṣâyâ", 2; Müslim, "Veṣâyâ", 7-8; Ebû Dâvûd, "Zekât", 39, "Sadakanın hayırlısı kişiyi fakir düşürmeyecek kadar olanıdır" dediği Buhârî, "Zekât", 18; "Veṣâyâ", 9; Ebû Dâvûd, "Zekât", 39 rivayet edilir. Bir seferberlik esnasında Hz. Ebû Bekir'in, ailesine hiçbir şey bırakmadan nakdî varlığının tamamını ortaya koyması Ebû Dâvûd, "Zekât", 39; Tirmizî, "Menâḳıb", 13 olağan üstü durumlara mahsus bir istisna olarak değerlendirilmektedir. Böyle hallerde dinin, nefsin ve neslin korunması malın muhafazasının önüne geçer. Bir kimsenin borçlu iken verdiği sadaka iade edilir; çünkü onun aslında alacaklılarına ait olan malı israf etmeye hakkı yoktur Buhârî, "Zekât", 18. Takıyyüddin İbn Teymiyye'ye göre bir kişinin malını harama sarfetmesi veya mubah kabul edilen bir hususta bile olsa nafaka sorumluluğunu aksatacak miktarda harcama yapması israftır İbnü'l-Lahhâm, s. 137. Fıkıh kitaplarında genellikle tahâret, cenaze, kısas, giyim kuşam, yiyecek içecekler, haramlar ve helâller, hacir, mehir, avcılık gibi konularda dolaylı olarak temas edilen israfın sözlük anlamından farklı olarak açık ve sabit bir tanımı yapılmamış, sınırları belirlenmemiştir. Bunun en önemli sebebi israf kavramının ekonomik, sosyal ve kültürel şartlara göre değişken olmasıdır. Ferdî ve içtimaî refah seviyesindeki artış harcama alışkanlıklarını değiştirmektedir. İslâm hukukçuları maslahatı öncelik sırasına göre zarûriyyât, hâciyyât ve tahsîniyyât kemâliyyât olmak üzere üçe ayırmakta bk. MAKĀSIDÜ'ş-ŞERÎA, bunların ötesinde salt nefsânî isteklerin ve bencil duyguların tatmini için yapılan lüks tüketimi israf saymaktadır. Ayrıca zarûriyyât dururken hâciyyâta veya hâciyyât yerine tahsîniyyâta harcama yapmak da israftır. Ancak pratikte bu kavramların sınırlarını kesin olarak belirlemek imkânsızdır. Böyle durumlarda İbrâhim en-Nehaî halkın değer yargılarının, Tabersî akıllı kişilerin görüşlerinin, Kurtubî ise akıl ve din ölçülerinin esas alınmasını önerir. Ahlâk kitaplarında, bu durumda insanın nefsânî arzularının yerine aklının ve vicdanının sesine uyarak hareket etmesi öğütlenir meselâ bk. Gazzâlî, Mîzânü'l-ʿamel, s. 65-67. Ayrıca topluma faydası olmayan ilim ve sanat faaliyetlerine kaynak, zaman, kabiliyet ve enerji sarfiyatı, insanların temel ihtiyaçları karşılanmamışken hayvanlara yapılan harcamalar da israf sayılmıştır. Kur'an'da bir yandan müsrifler kötülenip israf reddedilirken öte yandan sefihlerin hacir altına alınması en-Nisâ 4/5, mallarının kendilerinin ve kamunun yararına çalıştırılarak çoğaltılması yoluna gidilmesi istenmektedir Muhammed el-Behiy, s. 277-279. Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelîler ile Hanefîler'den Sâhibeyn'e göre malını israf etmeyi alışkanlık haline getiren sefih hacir altına alınır. İmam Ebû Hanîfe ise mükellefin israf sebebiyle hacrini uygun görmemektedir. Abdurrahman el-Cezîrî, Hanefîler'e göre sefihin hacrini gerektiren israfın, akıl ve dinin onaylamadığı eğlence türleri ve kumar yanında kişinin malî imkânlarını tüketen hayır işlerine yapılan harcamaları da kapsadığını söylemektedir. Günümüzde özellikle beşerî ve maddî kaynak ve imkânların kullanımındaki savurganlığı ifade eden israfın kapsamının belirlenmesinde inanç, örf âdet, tutum, tercih ve alışkanlıkların rolü vardır. İsrafı belirleyen kıstas dinî, millî, içtimaî, ailevî, meslekî temel rollerin hakkıyla ifası için ruhen, aklen ve bedenen ihtiyaç duyulan şeylerin tatminine yönelik kaynak istihdamı ve harcamalarda din, akıl ve örfün belirlediği sınırın aşılması olarak düşünülebilir. İslâmî anlayışa göre beşerî ihtiyaçlar sınırlıdır; arzu ve ihtiraslar ise sınırsız olup salt nefsânî arzuların tatmini için yapılan aşırı tüketim israftır. İsraf yasağı temeli üzerinde oluşan İslâmî üretim tarzı vatandaşların gıda, barınak, giyecek, eğitim, sağlık, güvenlik, ulaşım, haberleşme gibi ihtiyaçlarını karşılamayı hedefler. Üretimi yönlendiren şey fert ve kamu yararıyla kayıtlı olan tüketimdir. İslâm'da hedef insanın kemâlidir; buna ise tüketmekle değil daha erdemli olmakla ulaşılır; erdemle tasarruf arasında olumlu bir ilişki bulunduğu muhakkaktır. Birçok Batılı iktisatçı ve din adamının da kabul ettiği gibi lükse yönelik harcamalar, bir kısım kaynakların zorunlu tüketim maddelerinin üretimi yerine lüks mâmul ve hizmetlerin üretiminde kullanılmasına yol açar. Böylece arzı azalan temel malların fiyatları artar; gelir dağılımı, bunların tüketimine daha fazla harcama yapmak zorunda kalan gelir seviyesi düşük kişilerin aleyhine bozulur. Bu tür maddelerin arzı ithalâta ya da sermaye yoğun üretime dayalı olursa işsizlikte artış olur ki âtıl emek de bir başka israftır. Lüks tüketimin yaygınlaşma temayülü göstermesi bir yandan savurganlığı daha da arttırırken öte yandan sosyal dengeyi bozar. Ayrıca lüks tüketim dışa bağımlı bir ekonomide ithalât artışına, döviz kaybına, dış ticaret ve ödemeler dengesinin açık vermesine, dış borçlanmaya, devalüasyona, yerli üretimin sıkıntıya düşmesine ve enflasyonist baskılara yol açar Arslan, s. 40-41. Diğer taraftan müsriflerin lüks tüketim alışkanlığı, imkânı kıt olanlarda öfke ve kıskançlık doğurarak sosyal huzursuzluklara sebep olabilir. Endüstri devrimiyle birlikte doğan ekonomi bilimi, insanların sınırsız ihtiyaçlarının kıt kaynaklar tarafından âzami şekilde tatmin edilmesinin yollarını araştırır. Endüstri toplumu, sürekli yenileri icat edilen ürünlerin talebini arttırabilmek için ihtiyaçların Allah tarafından şekillendirildiği inancını ortadan kaldırmıştır Illich, s. 93. Tasarrufun bir erdem sayıldığı XIX. yüzyılın aksine XX. yüzyılın ana meziyeti tüketimdir. Çağdaş kapitalist sistemde üretim tüketimi yönlendirir. Aşırı derecede masraflı ve gereksiz ambalajlama, pazarlama, reklam ve moda faaliyetleriyle tüketim sürekli olarak kamçılanır. Aşırı tüketim bir yandan doğal kaynakların israfına yol açarken öte yandan çevre kirliliğine sebep olur. Milletler, ferdî israf sebebiyle olmasa bile kamu sektöründeki israf ve kötü yönetim yüzünden yoksullaşabilir. Bundan dolayı devlet gelirleri lüks kamu harcamaları, aşırı kadrolaşma veya karşılıksız yüksek ücretlerle israf edilmemelidir. Tasarruflar, müsriflerin lüks tüketim mallarına duydukları isteğin tatminine harcanır ve sermaye miktarını arttırmak için kullanılmazsa iktisadî gelişmeyi engeller. Çünkü sermaye tasarrufla artar, israf ve kötü kullanımla da azalır. Ülke gelirinin önemli bir kısmı üretken olmayan kesimlere tahsis edilirse gerçek üreticilerin geçimi zorlaşır. İnsan, elindeki her türlü imkânı meşruiyet sınırları içinde kullanmakla sorumludur. Bu husus âhirette kişinin zaman, servet, işgücü ve ilim gibi kaynakları nasıl kullandığından sorguya çekileceğini bildiren hadiste de açıklanmaktadır Tirmizî, "Ḳıyâmet", 1.
İsraf eden kimselere ne ad verilir ?Soruİsraf eden kimselere ne ad verilir ? NOT Sorunun cevabını görebilmek için soruya ait şıklara tıklayınız. Eğer sorunun doğru cevabı göremiyorsanız sorunun bulunduğu testi çözmek zorundasınız. Soruların doğru cevapları sadece testi çözerken görüntüleyebilirsiniz. Bu soru 7. Sınıf Din Kültürü kategori içindeki 7. Sınıf Din Kültürü din ve güzel ahlak testinde yer almaktadır. Bu soruya benzer diğer soruları test içeriğine gidip çözebilirsiniz. Hepinize başarılar Yorumları Yorum Ekle
Selçuklularda askeri işlerle ilgilenen divana ne denir? c Divan-ı Arz Ordunun ihtiyaçlarına cevap veren, devletin savunma ile ilgili işlerinin yürütüldüğü divandır. Islam devletinde mali işlerden sorumlu olan büroya ne denir? Müstevi Divanı Mali işlerle ilgili divan olup, Divan-ül Haraç adı ile de anıldığı görülmektedir. Maliyeden sorumlu divan hangisi? Müstevfi Divanı Bu divan, devletin mali işlerine bakardı. Bütün mali işlerden mesuldü. Divanı istifa ne demek? Divan-ı işraf Anadolu Selçuklu Devletinde kullanılan bir kavramdır. Divan-ı İşraf Nedir? Divan-ı işraf, denetlemeden sorumlu bir divan olarak karşımıza çıkmaktadır. Askeri ve adli işler dışında denetlemeler yapan bu divan mali ve idari yönetim ile ilgili işleri yönetir idi. Divanı saltanata kim başkanlık eder? Divan-ı saltanat devlet işlerinin görüşüldüğü ve kararların alındığı divandır. Yönetimin en önemli divanıdır. Divan-ı Saltanatta padişahın yerine sadrazam başkanlık eder. Divanı saltanatın üyeleri kimlerdir görevleri nelerdir? Divan-ı Saltanat Büyük Divan Anadolu Selçuklu devletinde çoğunlukla vezirin, ara sıra sultanın başkanlık ettiği Büyük Divanda birazdan değineceğimiz istifa, arz, işraf, inşa divanlarının başkanları ve pervane gibi görevliler üye olarak bulunurlardı. Müsrifi nedir? Müsrif ne demektir kısa? ﻣﺴﺮﻒ sıf. ve i. Ar. isrāf “haddi aşmak, yanılmak”tan musrif İsraf eden, tutumsuz, savurgan kimse Halbuki oğlu hodgâm, azimsiz, müsrif, tembel, karaktersiz bir serseriydi Ömer Seyfeddin. Devleti Işraf ne demek? Dîvân-ı İşrâf, söz konusu dönemde, bugünkü anlamda Bakanlar Kurulu diyebileceğimiz ve neredeyse bütün devlet işlerinin görüşülüp karar bağlandığı Dîvân-ı Âlâ’nın alt şubelerinden birisidir. Bu dîvânın reisliğini sultan tarafından tayin edilen ve müşrîf unvanını kullanan devlet adamları yapmıştır. Divanüz Zimam ne demek? Dîvânü’z–zimâm malî divanları idare etmek ve kontrolü sağlamaktan sorumluydu. Hazine divanı Dîvânü’l-hazâin Dîvânü’l-hazn olarak adlandırılmıştı. Bu divanın başkanına “hâzin” veya “nâzır” denilirdi. Zamanla darphâne de dârüddarb onun emrine verildi. Dîvân–ı Âlâ; devletin malî işlerinin sorumluluğunu üstlenen Dîvân–ı İstîfâ, dış işleri ve içişlerine dair birçok sorumluluğu olan Dîvân–ı İnşâ ve Tuğrâ, özellikle malî müesseselerin teftişinden sorumlu bir nevi müfettişlik olan Dîvân–ı İşrâf, hemen her türlü askerî işle sorumlu tutulan Dîvân–ı Arz ve bugünkü anlamda … Divani ala nedir? Dîvân-ı Âlâ; devletin malî işlerinin sorumluluğunu üstlenen Dîvân-ı İstîfâ, dış işleri ve içişlerine dair birçok sorumluluğu olan Dîvân-ı İnşâ ve Tuğrâ, özellikle malî müesseselerin teftişinden sorumlu bir nevi müfettişlik olan Dîvân-ı İşrâf, hemen her türlü askerî işle sorumlu tutulan Dîvân-ı Arz ve bugünkü anlamda … Divanı inşa ne demektir? anadolu selçuklularında divan-ı saltanata bağlı olarak çalışan divanlardan biri olan divan-ı inşa, devletin iç ve dış yazışmalarını yapardı. bu divana başkanlık eden kişiye tuğrai denir. diğer adı divan-ı tuğra dır. 10 sınıf tarih Divanı Saltanat nedir? Divan-ı saltanat sistemi Türkiye Selçuklu Devleti’nin en önemli divanıdır. Bu divanda askeri, mali, hukuki ve askeri bütün devlet işleri görüşülür ve karara bağlanır. Divan-ı Saltanatın en yüksek mertebedeki yönetim organı olan Divan-ı Saltanat aynı zamanda Divan-ı Ala olarak da bilinmektedir. Divan ı Saltanat nedir tarih kısaca? Divan–ı Saltanat Büyük Divan Anadolu Selçuklu devletinde çoğunlukla vezirin, ara sıra sultanın başkanlık ettiği Büyük Divanda birazdan değineceğimiz istifa, arz, işraf, inşa divanlarının başkanları ve pervane gibi görevliler üye olarak bulunurlardı. Divanı saltanatın görevleri nelerdir? Divan-ı saltanat sistemi Türkiye Selçuklu Devleti’nin en önemli divanıdır. Bu divanda askeri, mali, hukuki ve askeri bütün devlet işleri görüşülür ve karara bağlanır.
İsraf ve cimrilikle ilgili atasözleri araştırınız. Kur’an-ı Kerim’de Allah u Teala; Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz buyurmaktadır. İsraf etmek, gereksiz yere para, zaman, emek, bilgi harcamaya, tutumsuz davranmaya, savurganlık yapmaya kısacası malını boş ve gereksiz yere harcamaya denir. Cimrilik ise, harcama yapılması gerektiği yerde malını sarf etmekten geri durması, malını veya parayı çok sevdiğinden başkasıyla paylaşmamasıdır. İslam dini itidal yani orta yol dinidir. Ne paranın fazlaca sevilmesini ne de fazlaca harcama yapılmasını istemez. Dinimizin kabul etmediği israf ve cimrilik Türk toplumunda da doğru kabul edilmez. Bununla ilgili çok sayıda atasözü vardır. İsraf ile ilgili atasözleri Karun malı olsa israfına yetmez Dünyanın en zengin kişisi bile olsa israf ettiğinde elindeki kaynaklar kısa sürede biter. İnsanoğlunun istekleri sınırsızdır. İsraf ederek harcama yapılırsa dünyanın gelmiş geçmiş en zengin insanı Karun kadar zengin olunsa dahi kısa süre içinde fakirleşme söz konusu olur. Tasarrufun bir parçası İsraftır İnsanlar gerektiği kadar harcamalıdır. Fazlası gereksiz yerlere harcayacağına biriktirirse kişi ileride zorluklara karşı mücadele edebilir. Birin kıymetini bilmeyen, bini toplayamaz Küçük küçük tasarruf yapmayanlar ileride büyük paralar toplayamazlar. Damlaya damlaya göl olur, bakmaya bakmaya el olur Hepimizin en fazla bildiği atasözüdür. Küçük yatırımlar büyük gelirlere sebep olur. Cimrilikle İlgili Atasözleri Cimrinin zararı, cömerdin karından fazla olur cömert kişinin görüntüde malı azalmış gibi görünebilir. Fakat aslında cömert kar eder. Cimri ise birikim yapar gibi görünür fakat esasında kaybeden cimridir. Kar kutuda, para pintide eğleşir para cimrinin elinde hiçbir işe yaramadan birikir. Az tamah çok ziyan getirir Cimrilik yapan ve hırslı olan her zaman zararlı çıkar.
parayı israf eden kişiye ne denir